Kuyumcu olsak hırsız sanki bizi soyacak. Ama ne öyle bir hali var, ne de akılsız değil ya fırını soyacak kadar.
Baktım ki içeri gireceği yok. İndim aşağıya, geçtim tam karşısına : Ablacığım bir şeye mi baktın? dedim. Yok abi, rahatsız ettim sizi, hayırlı işler dedi ve yola doğru ilerledi.. Sonra durdu ve bana döndü. Yanındaki…
Fırıncının bu zamanda o merhametli yüreği ile yaptıklarını okuduğumda göz pınarlarım yeşerdi.
Malını mülkünü kalbine koyan, komşusu aç iken tok yatağa giren insanların çoğaldığı bir dönemde Hataylı fırıncının davranışı örnek olsun diye köşeme aldım!
Üç günlük dünyada garip bir gönle dokunan o fırıncıya “helal olsun “ dedirten hikayesini birde siz okuyun istedim….
Eşini çocuğuyla beraber kapı dışına atan zalim kocayı bir kenara not ederek…
Yaşananlar şöyle;
“Hatay’ın en çok ekmek satan fırınlarından birinin sahibiyim.
Her gün satılan binlerce ekmek diyebilirim. İçeri giren çok olur ekmek ister, genelde veririz bedava diye alır gider.
Üst kattayım, kameralara bakmaktayım. Bir abla var, ilk defa karşılaşmaktayım. Kapının önünde 10 dk. oldu, bir sağa bir sola dolanıp durdu.
Kuyumcu olsak hırsız sanki bizi soyacak. Ama ne öyle bir hali var ne de akılsız değil ya fırını soyacak kadar.
Baktım ki içeri gireceği yok. İndim aşağıya, geçtim tam karşısına : Ablacığım bir şeye mi baktın? dedim.
Yok abi, rahatsız ettim sizi, hayırlı işler dedi ve yola doğru ilerledi.
Elini tutan minik kız çocuğu çekiştiriyor: Anne ne olur gitmeyelim, diyordu.
Seslendim ablaya:
Kardeşim bana bir bakar mısın?
Duymamış gibi yaptı, ama ikinci de durdu ve dönüp baktı.
‘’Ablacım dedim vaktin varsa buyurun içeriye.
Konuşmadı, çocuğunun yüzüne baktı başını salladı, dükkanıma adım attı.
Bak abla dedim. Bizim bu dükkâna çok ekmek almaya gelen olur, parasız alırlar. Biliyorum bazen de beni kandırıyorlar. Ama olsun diyorum, ben bunun bereketi ile binlerce satıyorum.
Ama dikkat ettim sen üç defa döndün kapıdan tam içeri girecekken. Var mı ihtiyaç? Ne olur varsa söyle.
Çaylarda geldi o arada, işaret ettim ve istedim masaya simit ve poğaçada.
Önce yiyin sonra konuşalım dedim.
O çocuğun ve ablanın çiğnemeden, ağzındaki bitmeden tekrar ısırışlarına şahitlik ettim. Aç kardeşim bunlar, böyle mi yer aç olmasalar. Abla bir nefes aldı, ikinciye gelen çaydan yudumladı ve başladı anlatmaya:
Abi, dün eşim eve bir kadın getirdi. Terk edin hemen burayı dedi. Evden çıktığımda saat gece ikiye gelmekteydi.
Önce bir otobüs durağında oturduk. Sonra baktım ki başımıza bir hal gelecek, bir karton bulduk ve Emir sultan Mezarlığı’nda uyuduk.
Tamam da beş kuruş vermedi ki adam bana. Çıktık işte bir mont ve küçük bir çantayla.
Acıktık tabii sabah olunca. Ama beş kuruş yok ki yanımda. Bir akrabam var ama o da çok uzakta. 20-30 TL lazım ki gideyim yanına. Telefonumu da vermedi, satacak besbelli. Arayamadım da kimseyi.